Bu yazıda var1'in büyüleyici dünyasına gireceğiz. Bu konu, günlük yaşamın farklı alanlarıyla olan ilgisi nedeniyle hem uzmanların hem de meraklıların dikkatini çekti. Sağlık, teknoloji, ekonomi, sanat, kültür ve çok daha fazlası üzerindeki etkisi nedeniyle var1'in son derece çok yönlü ve sürekli gelişen bir konu olduğu kanıtlanmıştır. Bu doğrultuda, var1'in mevcut ve gelecekteki önemi hakkında kapsamlı ve ayrıntılı bir bakış açısı sağlamak amacıyla var1 ile ilgili farklı bakış açılarını ve yaklaşımları inceleyeceğiz.
| Ayn Calut Muharebesi | |||||||||
|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
| Levant'ın Moğollar tarafından istilası | |||||||||
Her iki kuvvetin hareketlerini gösteren harita, sonunda Ayn Calut'ta buluşma | |||||||||
| |||||||||
| Taraflar | |||||||||
|
| |||||||||
| Komutanlar ve liderler | |||||||||
|
|
| ||||||||
| Çatışan birlikler | |||||||||
| Hafif süvari ve atlı okçular, ağır süvari, piyade | Moğol mızrakçıları ve atlı okçuları | ||||||||
| Güçler | |||||||||
| 15.000-20.000[5][2][6][7][8] | 10.000[9]-20.000[5][2][a][13] | ||||||||
| Kayıplar | |||||||||
| Yüksek[2] | Yüksek[2][14] | ||||||||
Ayn Calut Muharebesi[b] (Arapça: عين جالوت, Calut'un gözü), 3 Eylül 1260'ta Memlûk Ordusu ile İlhanlılar arasında, Celile Bölgesi'nin Ayn Calut mevkiinde yapılan muharebedir.
10 Şubat 1258'de Bağdat şehrini istila edip Halife Mustasım Billah'ı idam eden Hülagû'nun komutasındaki Moğol Orduları, Suriye'ye ilerlemişlerdir. Hülagû'den aldığı tehdit dolu mesajdan sonra Eyyûbi Sultanı Nasr Yusuf, tarihçi İbnü'l Adîm'i göndererek Memlûkler'den acil yardım talep etmiştir.[1] 12 Kasım 1259 günü Memlûkler arasında yapılan toplantıda, yaşının küçük olması sebebiyle Sultan Mansur Ali tahttan indirilerek yerine Seyfeddin Kutuz çıkartılmıştır. 1260 yılı başında Hülagu, Memlûk Sultanı Kutuz'un kendisine tâbi olması için bir elçilik heyeti göndermişti. Elçiler beraberinde Hülagu'dan tehdit dolu bir mektup da getirmişlerdi. Kutuz, tehdit dolu bu mektuptan hiçbir suretle etkilenmeyerek es-Salihiyye'de emirlerini toplayarak, onlarla durumu görüştü.[1] Bu sırada Kutuz, Akkâ'da bulunan haçlılarla anlaşma yapıp onların tarafsızlığını sağladı.[16][17][18][1] Alınan kararlara göre Moğollar'a itaat edilmeyip sonuna kadar mukâvemet edilecekti. Bu suretle Hülagu'nun göndermiş olduğu dört kişiden oluşan elçilik heyeti Kahire'de idam edilerek[5][2][18][19] Bab-ı Züveyla'ya asıldı.[20][21][22][23] 11 Ağustos 1259 yılında Moğol Büyük Han'ı Mengü, kardeşi Kubilay ile birlikte gittiği Çin'de savaşırken ölmüştü.[9] Bunun üzerine kardeşleri Kubilay ile Arık Boğa (Erik Boğa) arasında taht kavgaları başladı. Hülagu kardeşi Mengü Han'ın vefâtı ve Moğolistan'da çıkan iç karışıklık sebebiyle ordusunun büyük bir kısmıyla başkent Karakurum'a hareket etti.[9][24] Suriye'deki Moğol kuvvetlerinin komutanlığı ise Ketboğa Noyan'a bırakıldı.[5][24]
Sultan Kutuz 26 Temmuz 1260 tarihinde ordusuyla birlikte yola çıktı. Kutuz'dan önce Emîr Baybars el-Bundukdârî, Moğollar ile ilgili haber toplamak ve keşif yapmak üzere küçük bir askeri birliğin başında yola çıkmıştı. Emîr Baybars el-Bundukdârî Gazze yakınlarında bir yerde Moğol askerleriyle karşılaştı. Bunun üzerine Ketboğa'nın kardeşi olan Gazze'deki Moğol komutan Bayder, Ketboğa'ya bir mektup göndererek Müslümanların harekete geçmiş olduğunu bildirdi. Emîr Baybars el-Bundukdârî, çıkan çatışmaların ardından Bayder'i yenilgiye uğratmayı başardı.[25] Bu arada Müslümanların moral gücü artarak içlerindeki Moğol korkusu geçmiş oldu. Bunu gören Ketboğa, komutanlarını topladı ve görüşlerini almak istedi. Bazıları ona Hülâgû'nun dönmesini beklemeyi önerse de bazıları Moğol ordularının yenilmez ordular olduğunu ve Müslümanlarla savaşta geri durulmaması gerektiğini söyledi. Ketboğa da Müslümanlarla savaş seçeneğini tercih ederek yola çıktı.[26] Daha sonra Memlûk ordusu Sâlihiyye'ye geldi. Burada Sultan Kutuz, etrafa adamlar göndererek cihat çağrısı yaptı ve cihada katılmayanlara gerekirse zor kullanılmasını istedi.[18] Memlûk ordusu Sâlihiyye'de iken bazı Memlûk emirleri arasında tereddüt ve korku emareleri ortaya çıkmaya başladı. Emirler, Moğollar ile yapılacak bu savaşta hezimete uğramaları halinde Bağdat'ın başına gelenlerin Kahire'nin de başına gelebileceğini söyleyerek karşı koymanın manasız olduğunu iddia ediyorlardı. Bu nazik durum karşısında emirleri toplayan Kutuz, onlara hitaben: "Sizler bunca zamandır beytü'l-malın ekmeğini yiyor, cihat zamanında ise savaştan kaçıyorsunuz. Ben cihada gidiyorum. İsteyen benimle gelsin, istemeyen evine dönsün" anlamındaki tahrik ve teşvik edici konuşmayı yaptı. Bu etkili konuşmadan sonra Memlûk ordusu dağılmadan Moğollar üzerine yürüyüşe geçti.[17][27][1][18] Savaştan hemen önce Mısır'da Sultan ilan edilen Seyfeddin Kutuz kumandasındaki 20.000 kişilik bir orduyla, Hulagu'nun en seçkin kumandanlarından Ketboğa Noyan kumandasındaki çok sayıdaki Suriyeli savaşçılar, Ermeni ve Gürcülerle takviye edilmiş Moğol ordusunu[2] Filistin'de karşıladı. İki ordu 3 Ekim 1260 Cuma gününde, şafak vaktinde,[28][3]kılınan sabah namazının hemen ardından[27] Ayn Calut denilen mevkide karşılaştı. Baybars küçük bir birliğe komuta etmesine karşın Mısır'dan kaçtıktan sonra (Bkz. Baybars / Hükümdarlık öncesi yaşamı) sırasında bölgeyi ve araziyi iyi tanıdığından muharebenin stratejisini kendisi belirlemişti.[2] Baybars, vur/kaç taktikleriyle Moğol ordusunu birkaç saat oyaladıktan sonra sahte bir geri çekilmeyle Moğol kuvvetlerini Memlûk ordusunun büyük kısmının gizlendiği yüksek araziye çekmiştir.[29][2] Ketboğa ordusuna takip emri verince hazırlanmış tuzağa düşmüştür. Bunun üzerine Memlûk kuvvetleri her yandan şiddetli bir ok yağmuru ve süvari hücumuyla saldırmıştır. Bu zor duruma rağmen Moğollar hırsla dövüşüp Memlûk ordusunun sol kanadını püskürtmeyi başardılar.[30][31][2] Bunun üzerine Memlûklar Moğol atlarını korkutmak için Arapçada midfa olarak bilinen el toplarını ilk kez savaşta kullandılar ve Moğol ordusu bir karmaşanın içine düştü.[29][2][32] Ancak Moğol ordusu kendini topladı ve başarılı olacak iken Sultan Kutuz savaşa katıldı ve "Vah İslâm, vah İslâm!" diye bağırarak askerlerini İslâm'ı savunmaya teşvik etti.[30][29] Bu sayede savaş Memlûklerin lehine döndü ve yenilginin anlaşılması üzerine hayatta kalan Moğol askerleri Beysan'a doğru geri çekildi.[30][29] Ancak Memluk ordusu onları inatla takip edince durup yeniden savaştılar. Fakat onlar da sonuçta erimiştir.[30] Hülâgü'nün Ketboğa'ya gönderdiği 2.000 kişilik takviye kuvveti de mağlup edildi.[3] Moğol ordusunun hemen hemen tamamı imha edilmiştir. Bu muharebede öldürülen Moğol askerleri arasında Ketboğa Noyan da bulunmaktadır.[2] Bu arada çarpışmalar sürerken adı Cemaleddin Akkuş olan Memlük emirlerinden biri Moğol saflarının içine sızarak Ketboğa'ya ulaşmayı ve kendisini öldürmeyi başardı.[33] Ketboğa'nın ölümü Moğol ordusunun dağılmasındaki önemli olaylardandır. Memlûk kaynakları Ketboğa'nın cesedinin savaştan sonra savaş alanında bulunduğunu ve başının Kahire’ye gönderilerek şehir kapılarından birinin yanına asıldığını kaydeder.[2][23][3][31]
Savaştan sonra zafer haberleri Şam’a ulaştığında halk Şam şehir merkezinde büyük bir isyan başlattı. Ele geçirilen Moğol askerlerinin bir kısmı öldürülürken bir kısmı da esir alındı. Moğol askerlerinin bir kısmı ise kaçmayı başardı. Şam’da yaşanan olayların ana nedeni Moğolların, Aynicâlût’ta Ketboğa’nın yenilgiye uğramış olduğu haberini duyduklarında moral çöküntüsüne uğramış olmalarıydı. Bu arada savaştan sonra Suriye’deki Moğol valileri de kaçma yolunu seçti. Böylece Sultan Kutuz, Şam’ a girerek Suriye'nin bütün şehirlerinde yeniden güvenliği sağlamış oldu.[34]
Ramazan Bayramının ilk günü sultan Kutuz, Emîr Baybars el-Bundukdârî'yi ordusuyla birlikte kaçan Moğolların izini sürmek ve Suriye'deki diğer şehirleri Moğolların kalıntılarından temizlemek üzere gönderdi. Emîr Baybars el-Bundukdârî Humus'a vardığında Moğol karargahlarına baskın düzenleyerek imha etti. Ancak Moğollardan kaçan kaçtı. Moğolların elinde esir tutulan Müslüman tutsakların serbest bırakılmasından sonra kaçanların peşine düştü. Onların çoğunu öldürdükten sonra kalanları esir aldı. Ancak çok azı kaçabildi. Emîr Baybars el-Bundukdârî daha sonra ordusuyla Halep'e yöneldi. Buradaki Moğollar da kaçmayı seçti. Böylece Suriye sadece birkaç hafta içerisinde Moğollardan tamamen temizlenmiş oldu.[34]
Ondan sonra sultan Kutuz Suriye ve Mısır'ın kendi liderliğinde ve tek bir devlet halinde birleşmiş olduğunu ilan etti. Bütün Mısır, Suriye ve Filistin şehirlerindeki minberlerde Kutuz adına hutbe okundu. Sultan Kutuz daha sonra valilikleri Müslüman emirlere dağıtmaya başladı. Buna bağlı olarak Eyyubî emirleri de eski görevlerine geri getirdi. Bu şekilde Suriye'de herhangi bir kargaşa yaşanmamasını sağlamaya çalıştı. Humus'a Eşref el-Eyyubî'yi görevlendiren sultan Kutuz, Halep'e Bedreddin Lulu'nun oğlu Alaeddin'i, Hama'ya da Emîr Mansur'u gönderdi. Moğol komutanı Ketboğa'yı öldüren Memlük emiri Cemaleddin Akkuş'u ise Filistin sahilleri ve Gazze'ye tayin etti. Şam'a da Alemeddin Sencer el-Halebî'yi görevlendirdi.[34]
Savaştan sonra Sultan Kutuz Mısır'a hareket etti. Dönüşte, Aynicâlût Savaşı'nda büyük yararlıklar gösteren ve kendisine söz verdiği halde Halep naipliğine tayin etmediği kumandanı Emîr Baybars el-Bundukdârî tarafından Sâlihiye yakınlarında öldürüldü.[34]
Moğollar şayet bu savaşta gâlip gelselerdi Mısır'a kadar ilerleyecekler, Irak'taki faaliyetleri gibi burada da aynı fiilleri işleyecekler, Mısır'a yerleşmeseler bile Irak'ta yerleştikleri gibi Suriye'ye de yerleşeceklerdi. Ayn-ı Câlût zaferi sadece Mısır'ı değil aynı zamanda Suriye'yi de Moğol hakimiyetinden kurtardı.[35] Cengiz Han'ın cihangirliği ve dünya hâkimiyeti fikrinden yola çıkarak önlerinde hiçbir gücün duramayacağını zanneden İlhanlılar, Memlûkler sayesinde durdurulmuş ve onlardan yedikleri ağır darbeler sonucunda yavaş yavaş yıkılmaya sürüklenmişlerdir. Memlûkler'in İlhanlılar karşısında elde ettikleri başarılar ve buna bağlı olarak İslâm alemindeki itibârlarının artması Osmanlı Devleti'nin yükselişine kadar bölgedeki en önemli siyasi güç olmalarına sebep olmuştur.[36]