Hukuk devleti

Günümüz dünyasında Hukuk devleti çok sayıda insan için büyük önem taşıyan ve ilgi duyulan bir konu haline geldi. Toplum üzerindeki etkisi, tarihsel önemi ya da günlük yaşamın çeşitli yönleri üzerindeki etkisi nedeniyle Hukuk devleti geniş bir kitlenin dikkatini çekti. Hukuk devleti, kökeninden bugünkü gelişimine kadar tartışmalar, yansımalar ve derin analizler üretmeye devam ediyor. Bu makalede, önemini derinlemesine incelemek ve modern dünya üzerindeki etkisini daha iyi anlamak amacıyla Hukuk devleti ile ilgili farklı yönleri inceleyeceğiz.

Hukuk devleti, sınırları içerisinde kamu erkinin değişmezlik ve süreklilik temeline dayalı olarak değer ve hukuk düzenine bağlı olduğu bir devlet şeklidir. Mutlakiyetçi devletlerden farklı olarak devlet gücü, vatandaşları keyfi uygulamalardan korumak amacıyla yasalar yardımıyla tanımlanır (Şekli Hukuk Devleti kavramı). Modern anlayış temelindeki bir hukuk devleti bunun dışında maddi anlamda adaletli bir düzenin yaratılması ve korunmasını hedefler (Maddi Hukuk Devleti kavramı). Nesnel değer yargıları bireylerin öznel haklarından farklı olarak, belirlenmiş prensipler aracılığıyla kanun koyucunun sınırlanması işlevi görürler.

Hukuk devleti, toplumsal örgütlenme tarzının yukarıda ele alınan aşamalardan geçtikten sonra ulaştığı çağdaş ve en ileri düzeyi olduğu kabul edilir.

Kavram

Hukuk devleti kavramı hukukçu ve Prusya Kraliyet Parlamentosu Milletvekili Otto Baehr tarafından kullanıldı. 1864 yılında yayınlanan 'Der Rechtsstaat- eine publizistische Studie' (Hukuk Devleti - Yazılı bir araştırma) adlı makalesinde ülkesindeki zamanına göre ilerici yasalardan yola çıkarak idari tasarrufları mahkemelerce denetlenen bir devlet tanımı yaptı. Baehr'e göre hukuk devleti özellikle bağımsız mahkemelere gidebilme hakkını kapsamaktadır.

Tarihsel gelişimi

Hukuk devleti anlayışına, tarihi süreç içerisinde belirli devlet anlayışları tecrübe edilerek ulaşılmıştır. Bu devlet anlayışları; mülk devleti anlayışı, polis devleti anlayışı ve hazine teorisidir.

Mülk devleti

Orta Çağ'da hakim olan bu anlayışa göre devlet kralın mülkü olarak görülüyordu. Ülkenin en büyük toprak sahibi olan kralın yanında feodal derebeyleride, yetki ve kamusal ayrıcalıklarını sahip oldukları topraklarından alıyorlardı ve bu yetkilerini miras veya sözleşme yoluyla devredebiliyorlardı. Kral ve feodal beylerin yetkilerini sınırlayan ve denetleyen bir idare hukuku yoktu. Bu yetkiler doğal hukuk ile sınırlandırılmaya çalışılıyordu.

Kral ve feodal beyler mülkiyet hakkından kaynaklı olarak özel hukuka tabiydiler. Bu dönemde yasal olarak kazanılmış haklara saygı ilkesi vardı, ancak zamanla istisnai durumlarda kral bu kazanılmış haklara, üstün bir hakka sahip olduğu ileri sürülerek müdahale edebilmiştir. Zamanla bu anlayışın yaygınlaşması üzerine polis devletine yaklaşılmıştır.

Polis devleti

Bu anlayış ilk kez Almanya'da ortaya çıkmıştır ve feodal düzenden mutlakiyetçi yönetim anlayışına geçiş dönemidir. Polis devleti, toplumun refahı ve geleceği için her türlü işlemi yapabilen ve bu gayeyle kişilerin hak ve özgürlüklerine istediği gibi müdahale edebilen ve bunları yaparken hiçbir hukuk kaidesine bağlı olmayan devlet anlayışıdır. Polis devleti kavramındaki polis kelimesi bugünkü kolluk görevi gören polisi değil, devletin tüm faaliyetlerini ifade etmektedir. Devletin bu eylemleri yapabilmek için sahip olduğu denetimsiz ve sınırsız güce "polis kudreti" denilmektedir. Polis kudreti tanımından ötürü Almanya'da mutlak yönetimlere "polis devleti" denilmiştir. Günümüzde de eylem ve işlemlerinde yargı denetimine tabi olmayan ve yurttaşlarına hukuki güvenlik sağlamayan devletler içinde polis devleti ibaresi kullanılmaktadır.

Hazine teorisi

18. yy'da Almanya'da yönetimde egemen olan polis devleti anlayışından zamanla hazine teorisi anlayışına geçilmiştir. Polis devletinde idare edilenlere yani halka herhangi bir hukuki güvence tanınmıyorken hazine teroisiyle bazı mali hukuki güvenceler getirilmiştir. İdare tarafından hakları ihlal edilen kişiler, bu ihlallere karşılık yargı yoluyla parasal haklar elde etmişlerdir. Bu teoriye göre hazine devlet tüzel kişiliğinden ayrılarak ayrı bir özel hukuk tüzel kişiliği haline gelmiştir.

Hukuk devletinin gerekleri

Hukuk devletinin genel gerekleri

Güçler ayrılığının üç temel erki tamamen bağımsız olmadan karşılıklı iş bölümü ve iş birliği çerçevesinde hukuka bağlı kalarak, anayasaya aykırı davranmayarak faaliyette bulunmalılardır. Yasama, yürütme ve yargı ayrı olmalıdır, tek elde toplanmamalıdır. Üç temel erk tek elde toplanırsa keyfilik ortaya çıkar. Ayrıca yargı bağımsız ve tarafsız olmalıdır.

  1. Yasama erki hukuka tâbi olmalıdır: Yasama kanun yapma yetkisine sahiptir ve bu yetkiyi kullanırken anayasaya bağlı olmalıdır ve anayasaya aykırı kanunlar çıkarmamalıdır.
  2. Yürütme erki hukuka tâbi olmalıdır: Yürütme anayasaya bağlı olmalıdır. Yürütmeye bağlı olan idare işlem ve eylemlerinde anayasaya aykırı davranmamalıdır.
  3. Yargı erki hukuka tâbi olmalıdır

Hukuk devletinin özel gerekleri

  1. Temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmalı
  2. Kanunlar yargı denetimine tâbi olmalı
  3. Yasal yönetim ilkesi olmalı
  4. Hukuki belirlilik ilkesi olmalı
  5. İdarenin yargısal denetimi olmalı
  6. Mahkemeler bağımsız ve hakimler teminatlı olmalı
  7. Hukuki güvenlik ilkesi olmalı
  8. Eşitlik ilkesi olmalı
  9. İdarenin mali mesuliyeti olmalı

Mülk Devleti ve Polis Devleti ile karşılaştırılması

Toplumun ekonomik ve sosyal gelişimi ile beraber ve buna paralel bir biçimde, kendi mecrasında ilerleyen hukuk devletinin bu vasfı kazanma sürecinde etkin olan temel unsurun bireyin devlet karşısında sahip olduğu konum ve haklarıdır. Bireye sunulan hukuksal korunma mekanizması geliştikçe, hukuk devletinin oluşumu belirginleşir.

Mülk devletinde bireyler insan olmanın gerektirdiği bütün haklardan mahrum bırakılıp çoğu zaman mülkiyete dahi konu olabilirken, Polis devleti anlayışında vatandaş birey olarak tanınmış hatta bazı haklara da sahip olduğu kabul edilmiş olmakla beraber, devletin veya iktidarın gücünü ve yetkileri sınırlayan bir hukuk anlayışının olmamasından dolayı, devlet bireylerin haklarını ihlal ettiğinde, bireylerin devlete karşı dava açabilmeleri kabul edilmemiştir.

Bireyler devlet faaliyetleri nedeniyle zarar gördüklerinde, kişisel olarak ilgili devlet memuruna, bunun mümkün olmaması durumunda da doğrudan devlete karşı dava açabilmekte ve bu yolla devletin yargısal denetime tabi tutulmasını sağlayabilmektedirler.

Bibliyografya

  • Chevallier, Jacques, "Hukuk Devleti", İmaj Yay. 2010.http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=572175&sa=140323124
  • Philip Kunig, Das Rechtsstaatsprinzip: Überlegungen zu seiner Bedeutung für das Verfassungsrecht der Bundesrepublik Deutschland, Mohr Siebeck, 1986. ISBN 3-16-645050-5
  • Sobota, Katharina, Das Prinzip Rechtsstaat. Verfassungs- und verwaltungsrechtliche Aspekte, J.C.B. Mohr (Paul Siebeck), Tübingen 1997. ISBN 3-16-146645-4
  • Figures de l'état de droit : Rechtsstaat dans l'histoire intellectuelle et constitutionnelle de l'Allemagne. Hrsg. von Olivier Jouanjan. Strasbourg, Presses universitaires, 2001. ISBN 2-86820-180-6.
  • Schmidt-Aßmann, Eberhard, Der Rechtsstaat, in: Handbuch des Staatsrechts, Bd. II, hrsg. v. Josef Isensee/Paul Kirchhof, 3. Aufl., Heidelberg 2004, § 26.
  • Schachtschneider, Karl Albrecht, Prinzipien des Rechtsstaates, Duncker & Humblot, Berlin 2006.

Kaynakça

  1. ^ Hukuk Devleti İlkesinin Dünya ve Türkiye’deki Tarihsel Gelişimi, Ayhan Akarsu, AYİM Dergisi, Ankara, Sayı 24, 2009, s.37-48.
  2. ^ Kemal Gözler, İdare Hukuku Dersleri, Bursa - Temmuz 2015, s. 60
  3. ^ Metin Günday, İdare Hukuku, İmaj Yayınevi, Ankara - 2013, s. 37-38
  4. ^ Hukuk Devleti’nin Gelişim Sürecinde Mülk Devleti ve Polis Devletinin Yeri 29 Ekim 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Dokuz Eylül Üniversitesi, Hayrettin Yıldız, s.228.