Tu banner alternativo

Konstantinopolis

Günümüz dünyasında Konstantinopolis toplumda giderek daha alakalı ve güncel bir konu haline geldi. Teknolojinin ve küreselleşmenin ilerlemesiyle birlikte Konstantinopolis, ekonomi, politika, kültür ve başkalarıyla ilişki kurma şeklimiz gibi farklı yönleri etkileyen, insanların günlük yaşamlarında temel bir unsur haline geldi. Bu makalede Konstantinopolis'in önemini, sonuçlarını ve zaman içinde nasıl geliştiğini ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Ek olarak, bugün önemini daha iyi anlamak için çeşitli alanlardaki etkisini analiz edeceğiz.

Tu banner alternativo
Konstantinopolis
Κωνσταντινούπολις (Grekçe)
Constantinopolis (Latince)
قسطنطينيه (Osmanlıca)
İstanbul'un günümüz Fatih ve Beyoğlu ilçesine karşılık gelen Bizans döneminde Konstantinopolis haritası
Konstantinopolis, bugün Türkiye'de İstanbul olarak bilinen Yunan Bizantion kolonisinin eski yerinde kuruldu.
Konstantinopolis, bugün Türkiye'de İstanbul olarak bilinen Yunan Bizantion kolonisinin eski yerinde kuruldu.
Konstantinopolis
Konstantinopolis, bugün Türkiye'de İstanbul olarak bilinen Yunan Bizantion kolonisinin eski yerinde kuruldu.
Konstantinopolis, bugün Türkiye'de İstanbul olarak bilinen Yunan Bizantion kolonisinin eski yerinde kuruldu.
Konstantinopolis, bugün Türkiye'de İstanbul olarak bilinen Yunan Bizantion kolonisinin eski yerinde kuruldu.
Konstantinopolis
Konstantinopolis (Türkiye)
KonumFatih ve Beyoğlu, İstanbul, Türkiye
BölgeMarmara Bölgesi
Koordinatlar41°00′45″K 28°58′48″D / 41.01250°K 28.98000°D / 41.01250; 28.98000
Türİmparatorluk şehri
Parçası
Yüzölçümü6 km2 (2,3 sq mi) Konstantin Surları içinde 14 km2 (5,4 sq mi) Theodosian Surları içinde
Tarihçe
KurucuI. Konstantin
Kuruluş11 Mayıs 330
Devir(ler)Geç Antik Çağ'dan İki savaş arası döneme
Kültür(ler)
Olay(lar)Konstantinopolis kuşatmaları, şehrin düşüşü (1204 ve 1453) dahil

Konstantinopolis veya Kostantiniyye (Osmanlıcaقسطنطينيه, romanizeKostantînīyye; GrekçeΚωνσταντινούπολις, romanizeKōnstantinoúpolis; LatinceConstantinopolis), Roma İmparatorluğu (330–395), Bizans İmparatorluğu (395–1204 ve 1261–1453), Latin İmparatorluğu (1204–1261) ve Osmanlı İmparatorluğu'na (1453–1922) başkentlik yapmış tarihî bir şehir. Günümüzde şehir, Atatürk'ün inkılaplarından biri olarak 1928'de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Latin harfleriyle yazılmış hali olan İstanbul olarak adlandırılmaktadır.

Etimoloji ve isim

İmparator I. Konstantin Kostantîniyye'ye bakarken; Ayasofya, c. 1000)

Bizans döneminde kullanılan adıyla Konstantinopolis; 1453'te Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet'in fethinden sonra Kostantiniyye, Dersaadet, İstanbul gibi değişik adlarla anılmıştır. Bunlardan resmî amaçlarla en çok kullanılanı Kostantiniyye'dir.[1]

Şehir Osmanlıların eline geçtikten sonra da Konstantinopolis (Kostantiniyye) ismi kullanılmaya devam edilmiştir, bunun yanında İstanbul adı da yaygın olarak kullanılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nun sonlarına doğru İstanbul dışındaki adlar kullanımdan kalkmıştır. Buna karşın diğer dillerde Konstantinopolis adlandırması devam etmiş, kent Osmanlı Türkçesinde استانبول (İstanbul) olarak adlandırılırken Latin harfleriyle yazıldığında Konstantinopolis kullanılmıştır. Türkçede Latin harflerine geçiş sonrasında Türk Devleti diğer ülkelerden kentin Türkçe adını kullanmalarını talep etmeye başlamış, zamanla dünya genelinde İstanbul adı yaygınlaşmıştır.[2]

Modern Yunancada İstanbul'un adı hâlâ Konstantinopolis olarak geçmektedir.

Tarih

I. Theodosius, henüz bölünmemiş Roma İmparatorluğu'nda hüküm süren son imparatordur.
II. İoannis Bizans İmparatoru ve karısı İrini; Ortada, Meryem ana ve çocuğu İsa. Ayasofya'da bir mozaik, İstanbul, ca. 1118.
Batı Avrupalı hacılar Bizans dönemindeki Kostantîniyye'de. Batı Avrupalı Orta Çağ döneminden bir minyatür.

Bizantion ve Bizans dönemi (MÖ 667-MS 330)

MÖ 667 yılında Antik Yunanistan'dan gelen Megaralı kolonistler bugünkü tarihî yarımadanın en doğusuna Bizantion (Yunanca: Βυζάντιον) adlı şehir devletini kurdular. Byzantion, MÖ 196'da Romalılar tarafından işgal edilinceye kadar şehir devleti özelliğini korumuştur. Bu antik Yunan şehri bugünkü İstanbul'un kentsel ilk atası olarak kabul edilir.

Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (330-1453)

Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi (330-395)

İstanbul'un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğu'nun Doğu-Batı ayrılmasından 65 yıl önce başlamıştır. 11 Mayıs 330 tarihinde Roma İmparatoru I. Konstantin Byzantion'u imparatorluğun yeni başkenti seçmiş ve Yeni Roma (Latince: Nova Roma) diye tekrar isimlendirmiştir. İlk zamanlarından itibaren yeni başkentin tarihçileri kurucusunun adından dolayı onu Konstantin'in Şehri; Konstantinopolis diye anmaya başlamışlardır (Yunanca: Κωνσταντινούπολις veya Κωνσταντίνου Πόλις). Şehir hızla eski site sınırlarından taşarak batıya doğru yayılmaya başlamıştır.

Büyük Konstantin döneminden başlayarak Roma İmparatorluğu'nun başkenti ve Roma İmparatorluğu yıkıldığı MS 395'ten itibaren ardılı olan Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olur.

Bizans başkenti Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (395-1204)

Konstantinopolis, önce Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan ve Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans İmparatorluğu'na dönüşen devletin de 395'te başkenti olmuştur. Konstantinopolis erken Orta Çağ'da da dünyanın en parlak ve zengin şehridir. Şehir ve güneyindeki Theodosius Limanı, 13. yüzyıla dek dünyanın en büyük ticaret merkezlerinden biri olur.

Latin şehri Konstantinopolis ve Latin İmparatorluğu dönemi (1204-1261)

1204-1261 yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelmiştir.

Bizans başkenti Konstantinopolis ve geç Bizans İmparatorluğu dönemi (1261-1453)

Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis daha sonra tekrar 1453'e kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmet'in Konstantinopolis'i ele geçirmesiyle şehir Osmanlı Devleti'nin başkenti olmuştur.

Konstantinopolis'in anıtsal merkezi

Kostantiniyye ve Osmanlı İmparatorluğu dönemi (1453-1922)

Kostantiniyye ve daha sonra İstanbul adlarını alan şehir, bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.

Sultan III. Mustafa 1762 yılında Konstantiniyye adının kullanımını yasaklar.[3]

1923'te Ankara'nın resmî olarak yeni Türkiye Devleti'nin başkenti ilan edilmesiyle, şehir MS 330'dan beri sürdürdüğü yaklaşık 1600 yıllık başkent statüsünü yitirmiştir.

Stratejik önem

Bizans Tekfur Sarayı
Aya İrini Kilisesi dış görünüşü
Chora Kilisesi (Kariye Camii) Kubbesi iç görünüşü

İstanbul'un stratejik özelliklerinin başında Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlaması gelmektedir. Bir nevi köprü vazifesi görmektedir ve tarih boyunca kültürler arası köprü vazifesini başarıyla yerine getirmiştir. Doğu Roma İmparatorluğuna ve Osmanlı Devletine başkentlik yapmıştır. Tarih boyunca birçok devlet tarafından kuşatmaya uğramıştır ama emsali görülmemiş surlarını kimse aşmayı başaramamıştır. Bu surlar üç aşamadan oluşuyordu ve aralarında boşluklar bulunuyordu bu boşluklara da hendekler kazılmıştı ve içlerinde göletler oluşturulmuştu. Bu surları Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet geçmeyi başarmıştır ve Osmanlı'nın yeni başkenti olmuştur.

İstanbul ayrıca Yunan mitolojisinde de geçer ve "Altın Boynuz" olarak da bilinen Haliç'in oluşumu mitolojide anlatılagelir.

İstanbul'un Dünya haritasına bakıldığında hem Asya hem de Avrupa'ya hâkim bir yapısı bulunmaktadır. İstanbul Boğazı'ndan geçerek Rusya Federasyonu'na deniz yolu ile geçilebilir ya da Akdeniz havzasına inilebilir.

Kilise ve manastırlar

Ayasofya

İstanbul, Orta Çağ boyunca kilise ve manastırlarıyla tüm Hristiyan dünyanın dikkatlerini kendisine çekmiştir. Bunların içerisinde en önemlisi Ayasofya'dır. O tek başına bir efsanedir. Ayasofya'sız bir İstanbul, İstanbul'suz bir Ayasofya düşünülemez. Bünyesinde barındırdığı altı bin rahip ve on yedi bin cemaatle Ayasofya, şehrin en büyük kilisesi ve patriğin merkezidir. Kilisenin ana kapısının üstünde Hz. İsa'nın çarmıhının bir parçası olduğu söylenen tahta bir haç bulunmaktaydı. Hristiyan seyyahlar bu haçın önünde istavroz çıkarır, ardından içeri girerlerdi.[4]

Orta Çağ seyyahları yapının içindeki altın ve gümüş süslemelerin zenginliğinden, kullanılan mermer, porfir ve diğer kıymetli taşların güzelliğinden, özellikle mozaiklerin zarafetinden hayranlıkla söz eder. Ayasofya'da çan kulesi bulunmamaktadır. Novgorodlu Antonius'un belirttiği üzere, ibadete sementron (tahta levhaya vurulan tahta tokmak) ile davet edilmektedir.[4]

Ayasofya yalnızca bir mabet değil, aynı zamanda şehir hayatının ve imparatorluk törenlerinin merkezinde yer almaktaydı.[4] Doğu Roma imparatorları, taçlarını Ayasofya içerisindeki ompholium alanında giyer, burada halkın ve ruhban sınıfının önünde imparatorluk yemini ederlerdi. Taç giyme törenleri esnasında imparator, ilahi korolar eşliğinde kutsanır, ardından patriğin elinden tacını alırdı. Bu yönüyle Ayasofya, Tanrı'nın yeryüzündeki egemenliğini simgeleyen en önemli mekânlardan biri olarak kabul edilirdi.[4]

Aya İrini (Hagia Irene)

Aya İrini (YunancaἉγία Εἰρήνη, anlamı "Kutsal Barış"), Bizans döneminde inşa edilen en eski kiliselerden biridir. Yapı, İstanbul'un (eski Konstantinopolis) Topkapı Sarayı avlusunda, Ayasofya'nın yakınında yer alır. İlk olarak İmparator I. Konstantin döneminde, yaklaşık 4. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir.

532 yılındaki Nika Ayaklanması sırasında büyük hasar gören yapı, İmparator I. Justinianus tarafından yeniden yaptırılmış ve erken Bizans mimarisinin kubbeli bazilika tarzının önemli örneklerinden biri hâline gelmiştir.[5]

Bizans döneminde patrik katedrali olarak da kullanılan Aya İrini, İstanbul'daki kiliseler arasında orijinal sintronon (piskopos sıraları) günümüze ulaşan tek yapıdır.[6]

1453'te İstanbul’un Fethi'nin ardından Osmanlılar tarafından camiye çevrilmeyen nadir kiliselerden biri olmuştur. Bunun yerine, saray sınırları içinde bulunması nedeniyle silah deposu (cephanelik) olarak kullanılmış, 18. ve 19. yüzyıllarda ise müze ve konser salonu işlevi kazanmıştır.

Günümüzde Aya İrini, hem Bizans hem de Osmanlı dönemlerine ait mimarî izleri bir arada barındıran, tarihî ve kültürel açıdan büyük öneme sahip bir yapıdır. 20. yüzyıldan itibaren çeşitli konserlere ve kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapmaktadır.

Havariyyun (Agios Apostolos) Kilisesi

Doğu Roma dönemi İstanbul'unun ikinci büyük abidesi, bugün, yerinde Fatih Camii'nin ve II. Mehmet'in türbesinin bulunduğu yerdeydi. İsmini, kilisede medfun bulunan İsa'nın üç havarisinden; Aziz Timotheus, Aziz Andreas ve Aziz Lukas ile meşhur din adamı Aziz Ioannes Hırisostomos'tan almaktadır.[4]

Venedik'teki San Marcos Kilisesi ile Efes'teki Agios Ioannes'in (Aziz Yahya) kiliseleri, Havariyyun Kilisesi örnek alınarak yapılmıştır. 1028'e kadar Doğu Roma imparatorlarının gömüldükleri anıt mezar kompleksi olarak kullanılmıştır. Şehrin kurucusu I. Konstantinos ile annesi Helena'nın, II. Theodosius'un ve I. Justinianus'un lahitleri burada bulunmaktadır. Kilise, 1197 yılında mali sıkıntılar yaşayan Doğu Roma İmparatoru III. Aleksios döneminde, bazı değerli eşyalarının imparatorluk hazinesine aktarılmasıyla kısmen boşaltılmıştır. Dördüncu Haçlı Seferi sırasında da Latinler tarafından yağmalanan yapı, 15. yüzyılın başlarına gelindiğinde büyük ölçüde tahrip olmuş durumdaydı.[4]

Pantokrator Kilisesi (Zeyrek Camii)

Yapı, Doğu Roma İmparatorluğu'nun daha sonraki hanedanlarından Komnenos ve Paleologos hanedanlarının defin yeri olmuştur. Kiliseyi yaptıran İmparatoriçe Iriene, 1134'te ölmüş ve buraya defnedilmiştir.[4] Fetihten sonra camiiye çevrilmiştir.

Vaftizci Yahya Kilisesi

Şehrin Haliç'e yakın surlarının içinde yer alan bu kiliseden bugüne hiçbir iz kalmamıştır. Clavijo, kiliseyi şöyle anlatmıştır: "Kilise, Blakharne Sarayı'ndan pek uzakta değildi. Girişindeki kapıda Vaftizci Yahya'nın mozaikle işlenmiş bir resmi göze çarpıyordu. Kapıdan girince dört direğe dayanan ve içi altın yaldızlı mozaikler, mavi, yeşil, kırmızı renklerle boyanmış resimlerle süslü bir kubbenin altından geçiliyordu. Asıl kilise binasının içinde, en büyüğü ortada yer alan, üç bölme ile karşılaşıyordunuz. Duvarlar, tavandan zemine kadar en muhteşem mozaiklerle işlenmişti. Bu kilisede muhafaza edilen mukaddes eşya pek çoktu."[4]

Panagia Peribleptos Kilisesi

Şehrin güneybatısında bulunan bu kilise, bir manastırın iç bahçesinin ortasında yer almaktadır. Clavijo burayı da anlatmıştır: "Kilisenin asıl binasının dışı da birçok resim ve tasvirle süslenmişti. Kiliseye girerken sol tarafta Meryem'in ayaklarının dibinde otuz kale ve şehrin temsil olunduğu ve isimlerinin Yunan harfleriyle yazılı olduğu bir tasvir dikkatimi çekti. Anlatıldığına göre bu kale ve şehirler, İmparator Romanos (1028-1034) tarafından bu kiliseye vakfolunmuştu. Kilisenin bir köşesinde İmparator Romanos'un mezarı görülmekteydi. Burada Vaftizci Yahya'nın diğer kolunu gördük. Aynı kilisede bize küçük bir haç gösterdiler. Papazların anlattığına göre bu haç, bizzat İsa Efendimiz'in, üzerinde çarmıha gerildiği asıl haçtan yapılmış. Tahtanın rengi siyahtı. İstanbul'u kuran İmparator I.Konstantinos'un annesi Kudüs'e giderek hafriyat yaptırmış ve asıl sahibin bu parçasını buldurmuş."[4]

Meydanlar, dikilitaşlar ve anıtlar

Hipodrom

Roma İmparatoru Septimus Severus'un inşasını başlattığı bu mekan, I. Konstantinos tarafından hem bir tören hem de bir yarış alanı olarak inşa edilmiştir. Tahminen seksen bin kişilik hipodromun çevresinde, atlı arabaların yarıştıkları bir parkur, parkurun orta yerinde de arabaların çevresinde dönerek turlarını tamamladıkları çeşitli abide ve heykellerle anlamlı kılınmış bir ara set, bir spina, bulunmaktadır. Boyu, dört yüz yirmi metre olan meydanın ortasında bir de arena vardır. Bu arenanın boyu üç yüz yetmiş, eni yüz seksen metredir. Seyyah Clari, halktan izleyiciler için otuz-kırk sıra olan ve imparator ailesiyle saraylılara mahsus locaların olduğu bir amfiden söz etmektedir.[4] Günümüzde Sultanahmet Meydanı’nın altında kalıntıları bulunan Hipodrom, Osmanlı döneminde “At Meydanı” olarak anılmıştır.

Augusteion (Ayasofya Önü)

Ayasofya'nın önünde yer alan Augusteion Meydanı, Doğu Roma başkentinin idari ve dini merkezi konumundaydı. Meydanın çevresinde Senato binası, Zeuksippos Hamamları ve Büyük Saray'a açılan Halki Kapısı bulunmaktaydı. Ortasında ise I. Justinianus'un atlı heykeli yer almaktaydı. Sütunun üzerindeki atlı imparator heykeli fethiten sonra indirilmiştir. Sütun ise, 16. yüzyıldaki depreme kadar varlığını sürdürmeye devam etmiştir.[4]

Konstantin Forumu

IV. yüzyılda I. Konstantin tarafından yeni başkent için inşa edilen dairesel planlı bir meydandır. Ortasında Konstantin Sütunu yer almakta olup, forum şehirdeki ana tören ve alay hatlarından biri olan Mese Caddesi boyunca imparatorluk gösterilerinin başlangıç noktasıydı.[4] Bizans döneminde Mese Caddesi, Konstantin Forumu'ndan başlar, Forum Theodosius ve Forum Arcadii'den geçerek Altın Kapı'ya (Yedikule) kadar uzanırdı. Osmanlı döneminde aynı yol, Divanyolu adıyla varlığını sürdürmüş ve padişah alaylarının geçtiği tören yolu olarak kullanılmaya devam etmiştir.

Forum Arcadii (Aksaray)

Forum Arcadii, İstanbul'un Yedinci Tepesi'ndeki Xerolophos bölgesinde İmparator Arcadius tarafından 403 yılında başlatılmış bir kamusal forumdur. Ortasında yer alan zafer sütunu, kabartmalı sarmal şeritlerle süslenmiş, 421 yılında II. Theodosius tarafından konulan atlı heykelle son halini almıştır. Sütun ve forum, Bizans dönemi boyunca kamusal gösteriler ve imparatorluk törenleri için kullanıldı. Osmanlı döneminde de forum alanı, Avrat Pazarı olarak kullanılmaya devam etmiştir. Sütun ise 1715 yılında güvenlik gerekçesiyle yıkılmıştır.[7]

Dört At Kompozisyonu

Bugün Venedik'teki San Marco Kilisesi'nin üst katındaki müzede muhafaza edilen dört at kompozisyonu, Latin İşgali sırasında İtalya'ya götürülmüştür. MÖ IV. yüzyılda Grek heykeltıraş Lisipos tarafından yapılan altın varaklarla kaplanmış tunçtan atlar, I. Konstantinus tarafından önce Korint'den Roma'ya Trajanus kemerine taşınmış, sonra İstanbul'a getirilerek dört atlı yarış arabalarını temsilen Hipodrom'a yerleştirilmiştir.[4]

Burmalı (Yılanlı) Sütun

Sultanahmet Meydanı'nda bulunan Yılanlı (Burmalı) Sütun
Yılanlı Sütun'un yılan başlarından birinin orijinal üst kısmı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri

MÖ 479'da Delfi'de Greklerin Perslere karşı kazandığı zaferin anısına, savaşta ölen Pers askerlerinin bronz kalkanlarının eritilmesiyle yapılan ve bir zamanlar üç ayaklı bir kaide üzerine konulmuş altın bir kazanı taşıyan bu burmalı anıtın kıvrımlarında, savaşı kazanan otuz bir Grek şehir devletinin isimleri yazılıdır. Apollon'a ithaf edilen abidenin altın kazanı, Delfi'yi yağma eden Phokisliler tarafından çalınmış, anıtın temeli olan üçlü burmalı sütun ise MS IV yüzyılda I. Konstantinos tarafından İstanbul'a getirilmiştir. I. Konstantinos, getirttiği sütunu hipodroma diktirmemiştir. Bununla birlikte, sütunun Paleologoslarla birlikte Hipodrom'a konulmuş olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir. Konstantinopolis'i gören ve anlatan seyyahlar, özel günlerde sütunun yılan başlarının ağzından halka şarap dağıtıldığını yazmıştır.[4]

Dikilitaş

Hipodromda bulunan en eski eserlerden birisi olan Dikilitaş, yaklaşık 3500 yaşında olup, Mısır'daki Karnak Mabedi'nden getirilmiştir. MÖ 1547'de III. Thoutmosis'in emriyle dikilen bu taş, yekpare pembe granittendir. I. Theodosius'un emriyle Mısır'dan taşınarak MS IV. yüzyılda İstanbul'a getirilmiştir.[4]

Sultanahmet Meydanı'nda bulunan Dikilitaş

Dikilitaş, Konstantinos VII. Porphyrogenitus tarafından bronz levhalarla kaplatılmıştır. Fakat, IV. Haçlı Seferi sırasında bu levhalar eritilip para yapılmıştır.[4]

Atlı Heykel

Ayasofya meydanında bulunan bu atlı heykel, I. Justinianus'a atfedilmiştir. Doğu Romalılar, yıllarca bu anıtın şehri koruyan bir tılsım olduğuna inanmışlardır.[4] Olağanüstü yükseklikte ve gerçeklikte olan bu sütunu birçok dönem gezgini anlatırken sütuna karşı olan hayretlerini gizleyememişlerdir. Bazı seyyahların anlatılarına göre imparator, barbarlara sınırları içerisinde kalmalarını emredermişçesine elini doğuya doğru uzatmaktadır. Diğer elindeyse üzerinde haç olan altın bir küre tutmaktadır. Bu küre, 1316'daki bir fırtınada düşmüştür. 1325'te tekrar yerine konulan küre, varlığını kısa bir süre daha devam ettirmiştir. Fetihten sonra heykel indirilmiştir. Sütun ise 1520 yılında çıkan bir fırtınaya kadar varlığını sürdürmüştür.[4]

I. Konstantinos Sütunu

Çemberlitaş Meydanı'nda bulunan bu anıt I. Konstantinos tarafından 328'de diktirilmiş olup, üstünde imparatorun heykelini taşımaktadır. 1106'daki bir fırtınaya kadar ayakta kalmıştır. Birçok seyyah, sütunun içinde Hristiyanlığa ait kutsal emanetlerin barındırıldığını söylese de bu henüz kanıtlanabilmiş değildir.[4]

I. Theodosius Dikilitaşı

Beyazıt Meydanı'nın yerinde bulunan Tauri Forumu'nda kırk metreyi aşan bir sütunun üzerinde I. Theodosius'un heykeli bulunmaktadır. Anıtın üzerinde kabartmalarla I. Theodosius'un savaşları tasvir edilmiştir. İçinde merdiven bulunan bu sütunun üzerinde ise bir hücre bulunmaktadır ve bu hücrede bir keşiş yaşamaktadır. Haçlılar şehri zapt ettikten sonra dönemin Doğu Roma imparatoru V. Aleksios'u şehir ahalisinin önünde bu sütundan aşağı atmışlardır.[4]

Sarnıçlar ve su kemerleri

Bizans dönemi Konstantinopolis, yoğun nüfusuna rağmen kendi doğal su kaynakları açısından sınırlıydı. Suyun uzaklardan getirilmesi, şehir içindeki sarnıçlara aktarılması ve oradan halkın kullanımına sunulması altyapının üç ana basamağını oluşturuyordu. Bu yüzden hem su kemerleri (akvedükler) hem de sarnıçlar büyük bir şehirsel gereksinim olarak ortaya çıktı.[8] Bu bağlamda, sarnıçlar ve su sistemleri şehrin altyapısında merkezi bir rol oynamışlardır. Sarnıçlar, çoğunlukla şehrin eski yerleşim alanlarında yoğunlaşmış, zamanla çevreye yayılan bir dağılım göstermiştir. Bizans döneminde en az 211 sarnıç olduğu tespit edilmiş durumdadır.[9]

Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı

İmparator I. Justinianus döneminde inşa edilen Yerebatan Sarnıcı, yüzyıllarca Bizans'ın en büyük kapalı yer altı su deposu olarak kullanılmıştır. Yaklaşık 9800m² alana sahip olan yapıvı 336 ayrı sütun tarafından taşınır. Sütunlar 12 sırada, her biri 28 sütundan oluşacak şekilde düzenlenmiştir. Sütun başlıkları çoğunlukla Korint düzeninde olup, bazılarında İyon etkisi görülür. En dikkat çekici detay, kuzeybatı köşesindeki Medusa başlı kaidelerdir. Bu kaidelerin, antik bir pagan tapınağından getirildiği düşünülmektedir. Sarnıç, Bozdoğan Kemeri'nden gelen su hattına bağlıydı ve Büyük Saray ile çevredeki yapıları besliyordu.[10][11]

Şerefiye (Theodosius) Sarnıcı

İmparator II. Theodosius (408–450) tarafından inşa ettirilen Şerefiye Sarnıcı (Cistern of Theodosius), Bizans döneminde şehre su sağlayan en eski depolardan biridir. Toplam 32 mermer sütun, tonozlu tavanı taşır; sütunlar Korint başlıklı olup yekpare mermerden yapılmıştır. Sarnıç, Yerebatan’a göre daha küçük olmasına karşın, inşa tekniği açısından daha düzenli ve simetriktir.[11]

Binbirdirek Sarnıcı

Binbirdirek Sarnıcı

I. Konstantin dönemine tarihlenen Binbirdirek Sarnıcı, Bizans’ın en eski büyük kapalı sarnıçlarından biridir. Planı dikdörtgen (64 × 56 m), derinliği yaklaşık 14 m’dir. 224 sütun 16 sırada düzenlenmiştir; sütunlar tuğla-mermer karışımıyla yapılmıştır. Yapı muhtemelen saray çevresindeki Philoxenos Sarayı’na hizmet ediyordu. Osmanlı döneminde uzun süre unutulmuş, 16. yüzyılda Evliya Çelebi tarafından “zemin altında direkler ormanı gibi” diye betimlenmiştir. Günümüzde müze ve etkinlik alanı olarak kullanılmaktadır.[11]

Bozdoğan Kemeri (Valens Akvedüğü)

Bozdoğan Kemeri, Valens döneminde inşa edilmiştir. Uzunluğu yaklaşık 920 metre, yüksekliği 29 metredir. Şehrin kuzeydoğusundaki Belgrad Ormanı'ndan gelen suyu şehir merkezine taşımıştır. Kemeri oluşturan iki katlı kemer dizisi, farklı dönemlerde onarılarak Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de aktif kalmıştır. Yapı, I. Justinianus döneminde onarılmıştır. II. Basil ve IX. Konstantinos dönemlerinde yeniden güçlendirilmiştir. Osmanlı döneminde I. Süleyman tarafından da tamir ettirilmiştir. Bozdoğan Kemeri'nin taşıdığı su, Yerebatan, Şerefiye ve Binbirdirek gibi sarnıçlara dağıtılmıştır.[12]

Saraylar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Bizans tarihi eserlerinin restorasyonu için üretilmiş görsel malzeme.

Büyük Saray

Büyük İmparatorluk Sarayı, Sultanahmet Meydanı'ndan Marmara Denizi'ne kadar olan çok geniş bir alanı kapsar ve bütün çevresi yüksek surlarla çevrilidir. Ana giriş kapısı, bugün Sultanahmet Türbesi ile Ayasofya arasında bulunan bu saray, altın mozaiklerle süslü beş yüz odası, birbirine bağlı saray yavruları, büyüklü küçüklü otuz kilise ve şapeli ile bahçelerinden oluşan karmaşık bir saray kompleksidir. Sarayın ilk binaları I. Konstantin döneminde inşa edilmeye başlanmış, sonraki dönemlerde çeşitli eklemeler yapılmıştır. Büyük Saray'ın en önemli mekânları arasında; damı ve kapı kanatları altın yaldızlı bakırlarla kaplı olan Halki, büyük bir kabul salonu niteliğindeki on dokuz sedirli Triklinos, yılda bir kez senato üyelerinin toplandığı ve sarayın ilk yapılarından biri olan Daphne, İmparator Theophilos tarafından yaptırılan, üç yapraklı yonca biçiminde kubbe ve yarım kubbeleri altın yaldızlarla süslü Trikonkhos, II. Justinianos'un yaptırdığı sekizgen biçimindeki Altın Triklinos, kırmızı porfir ile döşemeli olduğundan Porphyra olarak adlandırılan ve imparatoriçelerin lohusalığına mahsus salon, ayrıca kıyıda, önünde bir boğayı parçalayan bir aslan heykeli bulunan ve tonozları ile pencereleri bugün tren hattı boyunca fark edilen Bukoleon Sarayı yer alır.

Blaherne Sarayı

Büyük Saray'ın XI. yüzyıldan sonra değerini yitirmesiyle imparatorların ikametgâhı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu sebeple de en çok ziyaret edilen ve tasvir edilen saray olmuştur. Altın Boynuz'un yanı başındadır. Sarayın her tarafı değerli taşlar ve mozaiklerle işlenmiştir. İmparator, kendine altın ve kıymetli taşlarla sülü bir taht yaptırmış, tahtın hemen üstüne ise altın zincirlerle aşağıya doğru sarkan bir taç, imparator tahtında otururken başına geçebilecek şekilde yerleştirilmiştir. Sarayda her biri altın mozaiklerle süslü iki yüz oda ve yirmi şapel bulunmaktadır. Hazine dairesinde ise daha eski imparatorlara ait olan pek çok taç korunmaktadır.[4]

Bukoleon Sarayı

Başlangıçta, II. Theodosius tarafından bağımsız bir sahil sarayı olarak inşa edilmiştir. İmparator Teofilos döneminde yapılan eklemeler ile bu yapı, bir saray kompleksine dönüşmüştür.[4][13] Saray, Faros adı verilen fener burcu ile imparatorluk iskelesi arasında surların üstünde yükselmektedir. Faros burcu tarafında bulunan alanlar zengin bezemelere sahip sütunlarla süslenmişti. Bu sütunlara ait payelerin birkaçı günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde sergilenmektedir. Temelinde ilk çağa ait mermer bloklar kullanılmıştır. Sarayın batı kısmı 1970'li yıllarda gerçekleştirilmiş demiryolu çalışmaları sırasında tahrip edilmiştir. Günümüzde sarayın doğu kısmı ayakta durmaktadır. Başlangıçta bağımsız bir saray olan ve adını küçük limandaki dövüşen aslan ve boğa heykelinden alır.[4]

Yönetmiş olan devletler

Sırasıyla:

Başkentlik yaptığı devletler

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ G. Necipoĝlu "From Byzantine Constantinople to Ottoman Kostantiniyye: Creation of a Cosmopolitan Capital and Visual Culture under Sultan Mehmed II" Ex. cat. "From Byzantion to Istanbul: 8000 Years of a Capital", June 5 - September 4, 2010, Sabanci University Sakip Sabanci Museum, Istanbul. Istanbul: Sakip Sabanci Museum, 2010 p. 262
  2. ^ Stanford and Ezel Shaw (1977): History of the Ottoman Empire and Modern Turkey. Cambridge: Cambridge University Press. Vol II, p. 386
  3. ^ Zikrullah Kırmızı, Fehime Tunalı Çalışkan (1 Haziran 2012). İstanbul Ulaşım Zaman Dizini. Cinius Yayınları. ss. 100-. ISBN 978-605-127-464-5. 
  4. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w Meriç (2020). Seyyahların Aynasında İstanbul. Albaraka Kültür Sanat ve Yayıncılık. 
  5. ^ Hagia Eirene – The Byzantine Legacy, *The Byzantine Legacy*, (https://www.thebyzantinelegacy.com/hagia-eirene) (Erişim tarihi: 27 Ekim 2025).
  6. ^ Hagia Irene Church, *Turkish Archaeological News*, (https://turkisharchaeonews.net/object/hagia-eirene-church) (Erişim tarihi: 27 Ekim 2025).
  7. ^ "Column of Arcadius". The Byzantine Legacy (İngilizce). 15 Temmuz 2025 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2025-10-25. 
  8. ^ Ward, Kate; Crow, James; Crapper, Martin (2017). "Water-supply infrastructure of Byzantine Constantinople". Journal of Roman Archaeology (İngilizce). 30: 175–195. doi:10.1017/S1047759400074079. ISSN 1047-7594. 
  9. ^ Ward, K. A.; Crapper, M.; Altuğ, K.; Crow, J. (2017-12-01). "The Byzantine cisterns of Constantinople". Water Supply (İngilizce). 17 (6): 1499–1506. doi:10.2166/ws.2017.053. ISSN 1606-9749. 
  10. ^ "Basilica Cistern". The Byzantine Legacy (İngilizce). 22 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2025-10-25. 
  11. ^ a b c Kerim, Ali; Süme, Veli (2018-12-28). "İstanbul'un Eski Su Kaynakları; Sarnıçlar". Türk Hidrolik Dergisi. 2 (2): 1–8. ISSN 2636-8382. 
  12. ^ Özyurt, Melike; Pilehvarian, Nuran Kara (2018-07-14). "Bir Hristiyan Başkenti Olarak Konstantinopolis'in Kentsel Kurgusu". GRID - Architecture Planning and Design Journal. 1 (2): 139–176. doi:10.37246/grid.406374. ISSN 2619-9556. 
  13. ^ BAYRAM. "Boukoleon (Bukoleon) Sarayı | Kültürel Miras". 18 Mayıs 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2025-10-25.