Günümüz dünyasında Seraf toplumun büyük bir kısmının dikkatini çeken bir konudur. Sınırları aşan ve farklı alanları kapsayan etkisi ile Seraf, tartışmaların ve tartışmaların merkezi konusu haline geldi. Seraf, ister popüler kültüre olan etkisi, ister iş dünyasına olan ilgisi, ister günlük hayata olan etkisi nedeniyle, kendisini çağdaş söylemin temel bir parçası olarak konumlandırmayı başardı. Bu makalede, Seraf'in çeşitli boyutlarını inceleyerek, hızla gelişmeye devam eden bir dünyada önemini, sonuçlarını ve geleceğini analiz edeceğiz.
Seraflar, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'da, Tanrı'nın tahtını çevreleyen ve sürekli O'nun adını öven meleklerdir. "Tanrı'ya olan yakıcı sevgileri" nedeniyle "Seraf" (yananlar) olarak adlandırılırlar.

Seraflar, Allah'a en yakın göksel varlıklardır. Yüce Melekler mukarrebûn arasındadırlar taşıyanlardan farklı olarak tahtı kuşatır ve Allah'ı tesbih ederler.[1]
İsimleri, Allah'a olan ateşli hayranlıkları ve sevgileri nedeniyle "yanmak" kelimesinden gelmektedir.
Haberci meleklerin aksine, gökte kalırlar ve dünyaya girmezler.[2]
Tirmizî'ye göre Sad Suresi'nin "Yüce Meclis"ten bahsetmesi, Âdem ve insanın yaratılışını tartışan Serafim'e atıfta bulunmaktadır.
İslam'a göre, İblis bir serafti, Allah'tan başkasına secde etmeyi reddettiği için gökten kovulmuş.[3]
Bir seraf, Allah'ın iradesini alt meleklere iletir.[4]
Kutsal Kitap’ta “Üzerinde Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı, ikisiyle yüzlerini, ikisiyle ayaklarını örtüyor, öbür ikisiyle de uçuyorlardı.” şeklinde bahsedilen bu melekler, elleri, ayakları, yüzleri ve üç çift kanatları olan varlıklar olarak tasvir edilmektedir. Önlerinde ve arkalarında birçok gözleri vardır. Serafların yüzleri aslana, boğaya, insana ve kartala benzeyen dört farklı türünün olduğu söylenir. Seraflardan Tanrı’nın tahtının etrafını kuşatan ve Tanrı’ya çok yakın olup, devamlı onu öven ve yücelten melekler olarak bahsedilir. Seraflar, tahtın etrafını kuşattıkları gibi, aynı şekilde “Kuzu” yani “Oğul Tanrı İsa”nın da etrafını çevrelerler.[1]