Bugün Yılmaz Güney, toplumun çeşitli alanlarında büyük önem kazanmış, oldukça alakalı bir konudur. Yılmaz Güney'in önemi, insanların günlük yaşamları üzerindeki etkisinin yanı sıra küresel karar alma üzerindeki etkisinde yatmaktadır. Bu makalede, Yılmaz Güney'in etkilerini derinlemesine inceleyerek nedenlerini, etkilerini ve olası çözümlerini analiz edeceğiz. Yılmaz Güney, kökeninden şu andaki durumuna kadar tartışma ve düşünce konusu olmuştur ve yaşadığımız dünyayı şekillendirmede çok önemli bir rol oynamıştır. Multidisipliner bir yaklaşımla, okuyucularımıza bu çok alakalı konuyla ilgili eksiksiz ve güncel bir vizyon sunmak amacıyla Yılmaz Güney'i çevreleyen çeşitli yönlere ışık tutmaya çalışacağız.
Bu maddenin giriş bölümü çok uzamaya başlamıştır. Lütfen içeriğin bir kısmını maddenin başlıklarına taşıyın. Görüşlerinizi lütfen tartışma sayfasında belirtin.
1 Nisan 1937'de Adana'nın Yüreğir ilçesine bağlı Yenice'de Kürt ve Zaza kökenli köylü bir ailenin iki çocuğundan biri olarak doğan Yılmaz Güney, 1959'da senaryosunu yazıp oynadığı Bu Vatanın Çocukları ve Ala Geyik filmleriyle sinemaya adımını attı. Birçok kez yasal sorunlar yaşayan Güney, ilk olarak 1961'de, önceden yazdığı bir öyküde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanıp bir buçuk yıl hapis ve altı ay sürgün cezası aldı. Bir dönem macera ve aksiyon filmleri çeken Güney, 1960'ların sonlarından itibaren ise toplumsal ve politik filmlere yöneldi. 1972 yılında, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi–Cephesi militanlarını sakladığı gerekçesiyle 10 yıl hapse mahkûm edildi; ancak 1974 Genel Affı sonucunda 20 Mayıs 1974'te serbest kaldı. Dört ay sonra, 13 Eylül 1974'te, Endişe filminin çekimleri için bulunduğu Adana'da bir gazinoda bir yargıcı silahla öldürmekten suçlu bulundu. Cinayetin ardından yargılandı ve 1976'da 19 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste kaldığı dönemde senaristliğe ve yönetmenliğe devam etti. 1978'de senaryosunu yazdığı ve Zeki Ökten ile yönettiği Sürü filmi, 1979'da Locarno Uluslararası Film Festivali'nde Altın Leopar Ödülü'nü kazandı.
Güney, 1981'de izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevi'ne geri dönmeyip yurt dışına firar etti ve yaşamını Fransa'da sürdürmeye başladı. Kendisinin yazdığı ve Şerif Gören ile birlikte yönetmenliğini yaptığı 1981 yapımı Yol filmi, 1982'de Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü kazandı ve bu ödülü Türkiye'den kazanan ilk yönetmen oldu. Güney, firarından sonra yurda dönme çağrılarına uymadığı gerekçesiyle 12 Eylül döneminde, 1983'te Türk vatandaşlığından çıkarıldı. 1983'te Cigerxwîn ve Abdurrahman Şerefkendi gibi Kürt şairlerle birlikte Paris Kürt Enstitüsü'nü kurdu. 9 Eylül 1984'te, mide kanserinden dolayı 47 yaşında Paris'te öldü.
Yaşamı
İlk yılları
Yılmaz Güney'in gerçek adı Yılmaz Pütün'dür. Kendi ifadesine göre Pütün, "kırılması zor ve sert meyve çekirdeği" demektir. 1 Nisan 1937 tarihinde[not 2]köylü bir ailenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Zaza kökenli babası, Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinin Desman köyünden; Kürt kökenli annesi ise Muş'un Varto ilçesindendir. Adana'da büyüdü, Adana ileride birçok filmine konu oldu. Adana'da bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalışan Güney, üniversite okumak üzere İstanbul'a gitti ve yönetmen Atıf Yılmaz ile tanıştı. Bu süreçte bir yandan da hikâyeler yazan Güney, daha sonra Atıf Yılmaz'ın da desteğiyle sinemada çalışmalarına başladı.
Sinemaya başlaması
Yılmaz Güney, 1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı Bu Vatanın Çocukları ve Ala Geyik isimli filmlerin hem senaryosunu yazdı hem de bu filmlerde rol alıp oynadı. Karacaoğlan'ın Karasevdası'nda da yönetmen yardımcılığı yaptı. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere de öyküler yazan Güney, bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılandı ve 1961 yılında bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm oldu.
İki yıl sonra kaldığı yerden devam eden Güney, bu dönemde daha çok macera filmleri çekti. Filmlerinde, "ezilen, hor görülen bir Anadolu çocuğunun otoriteye başkaldırısı" konusunu işledi. "Çirkin Kral" lakabını aldı. Bu dönemdeki en önemli filmi, Lütfü Akad'ın yönettiği ve kendisinin yazdığı bir film olan Hudutların Kanunu'dur.
Cezaevi ve firari yılları
1966'da, Hudutların Kanunu filminin çekimleri sırasında Şanlıurfa'da alkollü araç kullanırken bir çocuğa çarparak ölümüne sebep oldu. Yılmaz Güney, 1971 yılında Efraim Elrom'un öldürülmesinden sorumlu olan başta Mahir Çayan olmak üzere diğer Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi militanlarını sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkûm edildi. Güney içeride kaldığı süre boyunca sinema ve sanat ile ilgili fikirlerini, şiir ve öykülerini o dönemde çıkarmaya başladığı Güney dergisinde yayımladı. Bülent Ecevit başbakanlığındaki 37. Türkiye Hükûmeti tarafından çıkarılan genel af sonucu 20 Mayıs 1974'te cezaevinden çıktı. İki yıldan fazla cezaevinde kalan Güney aynı yıl Arkadaş filmini çekti. Yine aynı yıl Endişe adlı filmi çekerken Adana'nın Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürdü (13 Eylül 1974) ve tutuklandı. 25 Ekim'de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılamaların sonucunda 13 Temmuz 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezaevinde sinema ile olan ilgisi devam etti. Bu dönemde yazdığı ve Zeki Ökten tarafından çekilen Sürü (1978) ve Düşman (1979) filmleri büyük ilgi gördü. Yine kendisinin yazdığı ve Şerif Gören ile birlikte yönettiği Yol (1981) filmi de büyük ilgi gördü. Daha sonra, yurt dışında Yol'un kurgusunu yaptı ve film 1982'de Cannes Festivali'nde Altın Palmiye aldı.
Beş yıl hapis yattıktan sonra 9 Ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevi'nden yurt dışına firar etti. Güney'in hapisten kaçışı da filmlerini anımsattı. Hapse girmeden yıllar önce çekmiş olduğu Şeytanın Oğlu filminde, bir günlük bayram izninde dışarı çıkan ve kayıplara karışan bir adamın hikâyesini anlatmıştı. Filmine benzer bir yaşantı tecrübe etti. Bir günlük izin ile hapisten çıkan Güney, Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis Adası'na, oradan da İsviçre'ye kaçtı. 6 Ocak 1983 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Güney daha sonra Fransa'ya geçti ve yaşamının geri kalanını orada geçirdi.
Yurt dışına kaçtıktan sonra Fransa'da Duvar filmini çekti. Güney'in 1976 yılında Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyanın sinemaya aktarıldığı Duvar filmi onun son filmi olmuştur.
"Arkadaşlar! Acı, baskı, yoksulluk, kan ve gözyaşı Kürt halkının kaderi değildir. Biz bu kaderi reddediyoruz! Bu kaderi tanımıyoruz! Biz, dört bir yandan işgal edilmiş bir sömürge ülkenin çocukları değil; bağımsız, birleşik, özgür bir Kürt ülkesinin, Kürdistan'ın çocukları olmak istiyoruz! Ve biz kendi toprağımızda, kendi bayrağımızın altında özgür ve bağımsız olmak istiyoruz!Arkadaşlar! Bugün Kürdistan'ın çeşitli kesimlerinde, dağlarda, ovalarda, faşist zindanlarda sömürgecilerin baskı ve zulümlerine karşı dövüşenlerin, dövüşerek ölenlerin amacı da bu! Biz; dövüşerek ölenlerin, bu uğurda şehit düşenlerin anısını kalbimizde ve mücadelemizde yaşatıyoruz..."
Güney bu dönemde Taşnak dergisi Armenian Review'e demeç vererek ASALA tarafından Türk diplomatlarına düzenlenen suikastları, Ermeni soykırımına dair dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için işlevsel olduğunu ancak uzun vadede bu yöntem ile Ermenilerin soykırımın tanınması taleplerinin gerçekleşemeyeceğini belirtmiştir.
Ölümü
Son yıllarını Paris'te geçiren Güney, mide kanseri hastalığı nedeniyle 9 Eylül 1984 tarihinde 47 yaşında öldü. Mezarı, Paris'te bulunan Père Lachaise Mezarlığı'nda 62. kısımda bulunmaktadır.
Özel hayatı
İlk resmî eşi Nebahat Çehre ile 1966'da başlayan şiddet dolu birlikteliği, 1968'de Çehre'yi araba ile ezmesi üzerine boşanma ile sonuçlanmıştır. Çehre, 2019 yılında konuk olduğu Şafak Yavuz'un Vizöründen adlı programda Güney ile ilişkisine dair detayları paylaşmış, araba ile çarpma olayına da değinmiştir. Yapımcı Abdurrahman Keskiner 2011 yılında Hürriyet gazetesine verdiği röportajda olayı şöyle anlatmıştır:
"Çok az kişi bilir bunu. Rahmetli Yılmaz, Nebahat ve ben... Bir gün yine gece kulübünde kavga ettiler. Nebahat kulübü sinirle terk etti. Yılmaz'ın 'Dur'! demesine hiç aldırmadı. Nebahat, Elmadağ'da kaldıkları otele doğru koşarken Yılmaz otomobiline bindi. Sinirle direksiyona geçti. Sonra gözümün önünde sevdiği kadını arabayla ezdi. Nebahat havada uçtu, arabaya çarptı, sonra da kaldırıma... 4 gün hastanede yattı. Herkesten gizledik bunu. Olaydan sonra ilişkileri bitti."
Keskiner'in aynı röportajda, "Nebahat, Yılmaz'dan çok dayak yedi." şeklinde ifade ettiği şiddetin önemli noktalarından biri de "Eşrefpaşalılar (1966)" çekimi esnasında Güney'in Çehre'nin kafasına bardak koyup gerçek kurşunla nişan alması olarak kayıtlara geçmiştir. Keskiner bu konuda şu açıklamaları yapmıştır:
"Sinema tarihçileri bunun bir efsaneden ibaret olduğunu söyler. Ama doğru! Yılmaz o gün benden 3 silahından birini, içinde gerçek kurşun olanı istedi. Nebahat bu sırada ağlıyor, titriyor ve, 'Yılmaz, imkânı yok oynamam. Sahici kurşun kullanma, yalvarırım! Ben canımı sokakta bulmadım. Yanlış bir harekette ölebilirim!' diye sevdiği adama ağlayarak yalvarıyordu. Yılmaz umursamadı. Bardağı Nebahat'ın kafasına koydu. Sonra 20 metre uzaklaştı. Sette ölüm sessizliği vardı. Korkudan herkes nefesini tutmuş, duvarın dibinde titreyen Nebahat'a bakıyordu. Zavallı kız kurbanlık koyun gibiydi. Yılmaz tetiğe bastı, bardak tuzla buz oldu. Nebahat başladı ağlamaya... Yılmaz onu zor sakinleştirdi. Deniz kenarına götürüp bir şeyler söyledi. Çok tutkulu, kavga ve dayakla dolu şiddetli bir aşkları vardı. Nebahat, Yılmaz'dan çok dayak yedi."
Nebahat Çehre, 2017 yılında, Doğa Rutkay'la Her Şey Bu Masada adlı programda Güney ile olan ilişkisi hakkında, "Olmayacaktı. 4.5 sene sürdü ama olmaması gereken bir şeydi." diye konuşmuştur. Çehre ayrıca 2019 yılında konuk olduğu Şafak Yavuz'un Vizöründen adlı programda Güney ile olan evliliğinde hamile kaldığını fakat Güney'e olan aşkının sona ermesi, kendisine karşı sadece korku hissettiğinden mütevellit kürtaj olduğunu açıklamıştır.
İkinci evliliği 1970'ten ölümüne değin Fatoş Güney'le (Jale Fatma Pütün) olmuştur, doğan çocuklarına Yılmaz (d. 1971) adını vermişlerdir.
1963-1966 yıllarında birlikte yaşadığı Birten Ünal'dan Elif (d. 1966) adlı bir kızı vardır.
^Türk vatandaşı olarak doğmuş olan Yılmaz Güney, 12 Eylül döneminde, 1983 yılında vatandaşlıktan çıkarıldı. 13 Nisan 1993'te ise Güney'in Türk vatandaşlığının kaybı kararı iptal edildi ve Güney'e vatandaşlığı iade edildi.
^Kendisi bazı söyleşilerinde 1931 doğumlu olduğunu belirtir. Bazı belgelerde ise 3 Nisan 1931 olarak geçer.
^Festivalin ilk aşamasında jüri üyeleri, Baba filmine "En İyi Film" ve "En İyi Erkek Oyuncu" ödüllerinin verileceğini duyurdular. Ancak sonrasında Adana Belediye Başkanı'nın itirazları ve politik baskılar sebebiyle bu ödüller ikinci olan isimlere verildi. Oyunculuk kategorisinde ikinci sırada bulunan Cüneyt Arkın, ödülü reddederek "O ödül Yılmaz'ın hakkı" dedi.
^Yılmaz Güney, senaryosunu yazdığı Endişe filminin ilk gün yaklaşık ilk 10 dakikalık kısmını çektikten sonra Adana, Yumurtalık'taki bir gazinoda bir yargıcın öldürülmesi olayına bulaşır ve tutuklanır. Filmi arkadaşı ve asistanı Şerif Gören tamamlar. Ödül, yapımcısı da olduğundan ötürü Güney'e verilir. Yine bu filmle kazanılan "En İyi Yönetmen Ödülü" ise Gören'e verilir.
^Yılmaz Güney'in senaryosunu hapishanede yazdığı ve yapımcılığını da üstlendiği Sürü filmi, Güney'in istekleri doğrultusunda arkadaşı Zeki Ökten tarafından çekilir. Film, İsviçre'de Altın Leopar Ödülü'nü kazanır. Ödülü, Güney'in hapishanede olması nedeniyle Zeki Ökten alır.
^Yılmaz Güney'in senaryosunu hapishanedeyken yazdığı Yol filmi, Güney'in hapishaneden verdiği talimatlar ve yönlendirmelerle 1981'de Şerif Gören tarafından çekilir. Ardından görüntüler yurt dışına gönderilir. Güney aynı yıl hapishaneden ve Türkiye'den kaçar ve filmin kurgusunu yurt dışında yapar. Altın Palmiye, ortak olarak Yılmaz Güney ve Şerif Gören'e verilir. Ancak sıkıyönetim dolayısıyla yurt dışı yasağı olan Gören, Fransa'ya gelemez; ödül törenine film ekibinden yalnızca Güney katılır.
^"Nuri Bilge Ceylan'la sinema sohbeti". CNN Türk. 24 Haziran 2016. 2 Kasım 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Kasım 2023. Yabancı bir dergide, ünlü yönetmen Alejandro Gonzales Inarritu'nun Yılmaz Güney'in 'Yol' filmini izledikten sonra sinemaya başladığını yazıyordu. Bir film bir insanın hayatını değiştirebilir. Bir tek laf, söz bile, öyle bir yere dokunur ki yeni bir başlangıç yapabilir.
^""Yol" filmi benim için bu ülkede hala aşılamamış bir başyapıttır". Fazıl Say. 17 Eylül 2023. 17 Aralık 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Aralık 2023 – Twitter vasıtasıyla. Yılmaz Güney üzerine tartışılıyor. Özeli üzerinden. Deli bir ruh anı; bir cinayet. Sonra sürgün yılları. Erken ölüm. Az yaşadı. Erdeme varacak kadar uzun yaşasa belki pişmanlığı yaşayacaktı?
^"Tarık Akan ve Yılmaz Güney". Güney Kültür Sanat Edebiyat Dergisi. 11 Mayıs 2017. 2 Kasım 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Kasım 2023 – YouTube vasıtasıyla.