Aya Nikola Kilisesi (Hanya)

Günümüz dünyasında, Aya Nikola Kilisesi (Hanya) geniş bir kitlenin büyük ilgisini çeken bir konu haline geldi. Toplum üzerindeki etkisi, tarihsel önemi, popüler kültür üzerindeki etkisi veya akademideki önemi nedeniyle Aya Nikola Kilisesi (Hanya) her yaştan ve her kökenden insanın ilgisini çekmiştir. Bu olguyu keşfetmeye ve daha iyi anlamaya devam ettikçe, bunun günlük hayatımızın farklı yönleri üzerindeki etkilerini ve yansımalarını tam olarak analiz etmek çok önemlidir. Bu makalede, Aya Nikola Kilisesi (Hanya)'in etkisini ve alaka düzeyini kapsamlı bir şekilde inceleyeceğiz; tarihsel, sosyokültürel, teknolojik boyutlarını ve mevcut öneminin bir parçası olan diğer birçok yönünü analiz edeceğiz.

Aya Nikola Kilisesi
Kilisenin Knossos'ta bulunan Minos sarayına öykünen iç mimarisi

Aziz Nikola Kilisesi (YunancaΙερός Ναός Αγίου Νικολάου, İtalyancaSan Nicolo), ya da Osmanlı dönemindeki adıyla Hünkâr Camii(Χιουγκιάρ Τζαμισί), Girit'in liman kenti Hanya'da 1320 yılında Venedikliler tarafından inşa edilmiş bir kilise. Yunanistan'da hem bir çan kulesi hem de bir minaresi olan tek ibadethanedir.

Tarihi

Venedik dönemi

Kilisenin inşa edildiği arazide 1205 yılında Katolik dominikan bir manastırı bulunmaktaydı. Mimarisi Gotik tarzda olan bu yapı transeptli bir bazilikaydı. Venedik dönemine ait bazı tasvirlerde kilisenin iki çan kulesi olduğu görülse de bu kulelerden yalnızca birisi günümüze ulaşmıştır.

Osmanlı dönemi

Kilise kapısında Yunan ve Bizans bayrakları

1645'te Girit'in Osmanlı tarafından fethinden sonra, Osmanlı Sultanı İbrahim kiliseyi bir camiye dönüştürerek kurşun levhalarla kaplı bir külaha sahip bir minare ekletti.

40 metre yüksekliğindeki minare 1918'de yapı Rum Ortodoks Kilisesi'ne çevrildikten sonra yıkılmadı. Bugün bir külaha sahip değildir ve bu nedenle 34 metre yüksekliğine gerilemiştir.

Modern dönem

Kilisenin içerisi

1918'dan sonra kilisenin içerisi yeniden düzenlenmiştir. Üç nefli ve tonozla örtülü olan kilise, koyu kırmızıya boyanmış ana nefi yan neflerden ayıran sütunları ve açık mavi tonlarındaki duvar rengi ile açık bir biçimde o dönemde Arthur Evans tarafından Knossos'ta keşfedilen Minos saraylarına gönderme yapmaktadır. Minos kültürüne bir Ortodoks kilisesi içerisinde yapılan böylesi bir gönderme, Yunan ulusunun uzun süren yabancı hükümranlıklar sonrası ulusal kimlik arayışının mimariye dökülmüş bir hali gibidir.