Bahaullah dünya çapında insanların dikkatini çeken bir konudur. Ortaya çıkışından bu yana siyasette, kültürde, bilimde veya genel olarak toplumda farklı alanlarda büyük ilgi ve tartışmalara yol açmıştır. Bu konu, etkisini ve sonuçlarını anlamak amacıyla uzmanlar ve akademisyenler tarafından araştırma ve analiz konusu olmuştur. Ayrıca, farklı platformlarda ve tartışma alanlarında konuşmalar ve yansımalar yaratarak genel nüfusun ilgisini çekti. Bu makalede Bahaullah'i ayrıntılı olarak inceleyeceğiz, en alakalı yönlerini analiz edeceğiz ve bu konuyla ilgili geniş ve çeşitli bir bakış açısı sunacağız.
Bahâî peygamberleri Baháʼu'lláh بَهاءُالله | |
---|---|
Doğum | Mírzá Ḥusayn-ʻAlí Núrí 1817 Tahran, İran |
Ölüm | 1892 Acre, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm sebebi | Yüksek ateş |
Defin yeri | Bahjí, İsrail |
Milliyet | Farsça |
Din | Bahâî |
Evlilik | Ásíyih Fatimih |
Çocuk(lar) | |
Ebeveyn(ler) | Mírzá Buzurg (baba) Khadíjih Khánum (anne) |
Baháʼu'lláh veya doğum adıyla Mirza Hüseyin Ali (12 Kasım 1817 – 29 Mayıs 1892; tam adı: Mirza Hüseyin Ali el-Mazendarani en-Nurî), Bahailik dininin kurucusu.
12 Kasım 1817'de İran'nın Tahran kentinde bir vezirin ailesinde doğmuştur. 1863'te Bağdat'ta peygamberliğini ilan etti ve yeni dinin prensiplerini açıkladı. Geçmiş çağlardan beri eski peygamberlerin vadettikleri döneme dünyanın girmiş olduğunu ilan etti.
Makale serilerinden |
Mirza Hüseyin Ali, 1844'te beklenen Kaim - Mehdi olduğunu ilan eden Bab'a (Seyyid Ali Muhammed) ilk inananlardan biri oldu. Bundan dolayı saray çevresinde kendisini bekleyen rahat hayatından vazgeçti. Bab'ın 1850'de Tebriz'de kurşuna dizilmesinden sonra Nasıreddin Şah'a düzenlenen bir suikastten tüm Babiler sorumlu tutulunca İran yönetimince bu yeni inanç mensuplarına karşı inanılmaz dehşetli bir işkence ve idam furyası başlatıldı. Baháʼu'lláh da 1852'de Tahran'da başka Babiler ile birlikte Siyah Çal adlı zindanda bir süre hapsedildi. İran yönetimi, mollaların da bastırmasıyla bu yeni inancı söndürmek düşüncesiyle Baháʼu'lláh ve beraberindekileri Osmanlı toprağı olan Bağdat'a sürgüne gönderdi. 21 Nisan 1863'te Bağdat'ta sürgünde iken, Bab'ın yakında geleceğini vadettiği yeni Mazharın kendisi olduğunu ilan etti. Bahailik böylece kurulmuş oldu. Bab'ın kurşuna dizilmesi ve bir seri Babi katliamından sonra umutsuz durumda kalan Babiler'in büyük bir kısmı onun liderliğini takip ettiler.
Bağdat'tan sonra İstanbul ve sonra Edirne'ye sürgün edildi. Edirne'de yaklaşık 5 yıl yaşadıktan sonra 1868'de, ailesi ve beraberindekilerle birlikte Osmanlı'nın uzak sürgün kalesi olan Akka'ya gönderildi. 1876'da Birinci Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte zindandan kurtuldu. Akka'da yaşamaya devam etti. 1892'de Akka'da öldü. Naaşı Akka'da Behci Köşkünün yanına inşa edilen Makam'a defnedilmiştir. Eserlerinden bir kısmını Bağdat'ta, bir kısmını sürgünde geçtiği Türkiye topraklarında, Edirne'de, Akka'da kaleme almıştır.
Baháʼu'lláh üç kez evlendi. İlk eşi soylu bir aileden gelen Asiye Hanım idi. Kendisi henüz 18, Asiye Hanım ise 15 yaşında iken 1835 yılında Tahran'da evlendiler. Bu evlilikten Abdülbaha, Behiye Hanım ve Mirza Mehdi adlarında çocukları olmuştur.
Baháʼu'lláh’ın Edirne’de bulunduğu 1868 yıllarında çekilmiş bilinen iki fotoğrafı vardır. Fotoğraflardan biri pasaport işleri için çekilmiştir ve William Miller'ın Bahai Dini hakkındaki kitabında bir kopyası bulunmaktadır. Her iki fotoğrafın kopyası Bahai Dünya Merkezindedir ve bunlardan biri, Bahailerin kutsal mekânları ziyaretleri esnasında görebildikleri yer olan Uluslararası Arşiv Binasında sergilenmektedir. Bu vesile dışında Bahailer Baháʼu'lláh’ın fotoğraflarını kamuya açık olarak görüntülemeyi ve hatta onları kendi hususi evlerinde bile sergilemeyi tercih etmezler; Bahai kurumları bunun yerine Baháʼu'lláh’ın ziyaretgâhının bir resmini kullanmayı şiddetle tavsiye etmektedir.
Baháʼu'lláh’ın resmi Bahailer için incitici değildir. Ne var ki Bahailerden herhangi bir Tanrı Mazharının tasvirine azami bir hürmet ile muamele etmeleri beklenmektedir. Bu uygulamaya göre, Bahailer İsa’nın veya Muhammed’in tasvirlerinden sakınırlar ve onlardan herhangi birinin oyunlarda ve dramalarda canlandırılmalarından kaçınırlar. Fotoğrafların kopyaları, Şevki Efendi'nin “Baháʼu'lláh’ın nâzil ettiği en önemli Levih” olarak tarif ettiği Baháʼu'lláh’ın yazılarından Sure-i Mülûk (Krallar Suresi) levhinin yüzüncü yıldönümünü anma münasebetiyle Ekim 1967’de gerçekleştirilen altı konferansta olduğu gibi çok önemli vesilelerde sergilenmektedir. Edirne’de yapılan bir toplantıdan sonra Emrin Elleri, “her biri, konferansa katılanların görme ayrıcalığına ereceği Cemal-i Mübarek’in (Baháʼu'lláh) bir fotoğrafının kıymetli mütevelliliğini taşıyarak” konferanslara seyahat ettiler.
Baháʼu'lláh’ın fotoğrafını sergilemede resmi Bahai duruşu şöyledir:
İnanırların, Baháʼu'lláh’ın resmine bakmalarında herhangi bir mahzur yoktur; ancak bunu azami bir hürmet ile yapmalıdırlar ve ayrıca fotoğrafın kamuya aleni olarak ve hatta kendi hususi evlerinde bile teşhirine müsaade etmemelidirler.
— Şevki Efendi adına bir birey inanana yazılmış bir mektuptan, 6 Aralık 1939
Yukarıdaki pasaj Baháʼu'lláh’ın fotoğrafının kamuya açık şekilde sergilemeyi saygısızlık olarak sayıldığını açıkça belirtirken, fotoğrafın internette kullanımı konusunda Bahai Dünya Merkezi şöyle yazmıştır:
Bahailer için Baháʼu'lláh’ın fotoğrafı çok kıymetlidir ve onu sadece görüntülerken değil fakat kullanırken de hürmet ve saygı ile davranılmalıdır; ancak durum burada hiç de olması gerektiği gibi değildir. Nitekim Baháʼu'lláh’a ait, böylesi saygısız bir muameleye tabi tutulan bir resmin bulunması gerçekten de Bahaileri rahatsız etmektedir. Yine de, sitenin kurucusunun bir Bahai olmamasından dolayı bu mevzuya yönelik yapılabilecek, her ne olursa, çok az şey vardır. Umarız ki bu yorumlar yardımcı olmuştur.”
— Halkla İlişkiler Ofisi, İnternette Baháʼu'lláh'ın fotoğrafı 4 Eylül 1999