Günümüz dünyasında Navarin Katliamı çeşitli alanlarda ilgi ve önem kazanan bir konu haline gelmiştir. Kişisel, profesyonel, bilimsel veya kültürel düzeyde Navarin Katliamı, bu olguyu daha iyi anlamak veya onu etkili bir şekilde kullanmanın yollarını bulmak isteyenlerin dikkatini çekti. Bu makalede, toplum üzerindeki etkisinden küresel etkilerine kadar Navarin Katliamı ile ilgili farklı yönleri inceleyeceğiz. Navarin Katliamı'in çevremizdeki dünyayla ilişki biçimimizi nasıl değiştirdiğini ve bireylerin ve kuruluşların karar alma süreçlerini nasıl etkilediğini analiz edeceğiz. Ayrıca, güncel konuyla ilgili bu konuya geniş ve eksiksiz bir genel bakış sunmak amacıyla Navarin Katliamı ile ilgili mevcut ve gelecekteki eğilimleri inceleyeceğiz.
Yunan Bağımsızlık Savaşı | |
Bölge | Navarin |
---|---|
Tarih | Mart–19 Ağustos 1821 |
Hedef | Türkler |
Saldırı türü | Katliam |
Ölü | 3.000'e yakın Türk sivil |
İşleyen | Yunan isyancılar |
Navarin Katliamı, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması sırasında yaşanan katliam dizisinin bir parçası olan bir katliamdı. Katliam 19 Ağustos 1821 günü Mora Yarımadası'ndaki Navarin şehrinde gerçekleşti ve şehrin yaklaşık 3000 kişilik Türk sakini katledildi. Avrupa kaynaklarında Navarin katliamı hakkında bilgiler onlarca yıl sonra yayınlanmıştır.
Şehrin Türk sakinleri, açlık yüzünden teslim olmayı önerdi. Yunanlar da bunun üzerine şehrin sakinlerini Mısır'a güvenli bir şekilde götürmeyi önerdi. Teslim olma işlemi bitince, Türkler şehirdeki tüm mallarını, tüm paralarını ve mücevherlerini Yunanlara teslim etti; fakat Yunanlar söz verdikleri güvenli yolculuğu gerçekleştirmeye niyetli değillerdi. Müzakere eden Yunanlardan biri olan Poniropoulos, yıllar sonra General Gordon'a teslim olma belgesinin Türklerdeki kopyasını yok ettiğini ve böylece geride böyle bir anlaşmaya ilişkin bir kanıt kalmadığını söyledi.
19 Ağustos 1821 günü kapılar açılınca, Yunanlar hemen içeriye hücum etti ve kaçabilen 160 kişi dışında 3000 kişilik tüm nüfusu öldürdü.
Tarihçi George Finlay, Phrantzes adlı Yunan bir rahibin katliama tanıklık ettiğini söyledi ve onun anlattıklarından yola çıkarak aşağıdaki tanımı yaptı:
Mermiler ve kılıçlarla yaralanmış kadınlar kaçmak umuduyla denize koştu, bu sırada kasten vuruldular. Kollarında bebekleri olan annelerin kıyafetleri çalındı ve tek gizlenme yeri olan denize koştular, suda çömelirken insan olmayan tüfekli askerler tarafından vuruldular. Yunanlar bebekleri annelerinin kollarından aldı ve kayalara vurdu. Üç ve dört yaşlarındaki çocuklar denize atılarak boğuldu. Katliam bittiğinde cesetler ya denize atıldı ya da sahile yığıldı ve bir salgın hastalık tehdidiyle karşı karşıya kalındı.
Olayların başlamasından önce Yunanistan'da 50.000'e kadar Türk yaşamaktaydı. 1821 yazına gelindiğinde onların neredeyse tamamı öldürülmüş veya kaçmak zorunda bırakılmışlardı.