Bu yazımızda III. Mütevekkil'in büyüleyici dünyasını keşfedeceğiz. Kökeninden bugünkü önemine kadar, bu olgunun en alakalı ve bilinmeyen yönlerini inceleyeceğiz. Detaylı ve titiz bir analizle III. Mütevekkil'e ve onun farklı alanlardaki etkisine ışık tutmaya çalışacağız. Bu doğrultuda, III. Mütevekkil'in zaman içinde nasıl geliştiğini ve toplumumuz üzerindeki etkilerini keşfedeceğiz. Hiç şüphesiz bu makale, III. Mütevekkil'in çağdaş dünyada önemini anlamak için vazgeçilmez bir rehber olacaktır.
III. Mütevekkil[a] (ö. 10 Kasım 1543, Kahire), 73. İslam halifesidir. Abbasi soyundan gelen son halifedir. Memlük Devleti himayesi altında 1508 ile 1517 yılları arasında halifelik yapmıştır. Memlük Devleti'nin Osmanlı tarafından yıkılması sonrasında halifelik Osmanlı hanedanına geçmiştir.
Mûtevekkil, Mısır merkezli Halifeliğin son halifesiydi. Moğolların Bağdat'ı yağmalaması ve 1258'de Halife Al-Mustasım'ın idam edilmesinden bu yana halifeler Kahire'de Memlûk sultanlarının gerçek yönetimini meşrulaştırmak için kullanılan sözde hükümdarlar olarak Kahire'de ikamet ediyorlardı.[1]
III. Mûtevekkil, 1516'da Müstemsik tarafından kısa bir süre halifelikten indirildi, ancak ertesi yıl göreve iade edildi. 1517'de Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, Memluk Sultanlığı'nı yendi ve Mısır'ı Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası yaptı.
Mûtevekkil, ailesiyle birlikte Haziran 1517'de İstanbul'a gönderildi ancak babası Müstemsik Yakub Kahire'de kaldı. İstanbul'da kural tanımaz tavırlar sergileyip, cariyelerle vakit geçirip içki ve eğlenceye dalınca Yavuz ile arası açıldı ve bir süre Yedikule'ye hapsedildi.[2] I. Süleyman tahta çıkınca Mütevekkil hapisten çıktı ve 1524 yılında Kahire'ye gönderildi. Evliye Çelebi eserinde Mütevekkil'in Kahire'ye halife olarak gönderildiğini ve bu şekilde de karşılandığını belirtir.[2] 10 Kasım 1543'te Kahire öldü.[2]
Geleneksel Osmanlı tarihine göre, İstanbul'a getirildikten sonra halife unvanını ve Kutsal Emanetleri (Muhammed'in kılıcı ve hırkası) resmen Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'e huzurunda teslim etti.[1] Tarihçi Bernard Lewis'e göre bu mit 1780'lere kadar Osmanlı literatüründe yer almazken bu mitin 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'nda ileri sürülen imparatorluk dışındaki Müslümanlar üzerinde halifelik yetkisi iddialarını desteklemek için ortaya atılmıştır.[3]