Günümüz dünyasında Sputnik Krizi toplumda önem kazanmaya devam eden bir konudur. Sputnik Krizi uzun zamandır her yaştan ve kültürel kökenden insanın ilgisini çekmektedir. Etkileyici teknolojik ilerlemeleri, tartışmalı siyasi kararları veya yenilikçi sanatsal önerileri olsun, Sputnik Krizi şaşırtmayı ve tartışma yaratmayı asla bırakmıyor. Yıllar geçtikçe, Sputnik Krizi medyada yinelenen bir konu haline geldi ve çeşitli disiplinlerden araştırmacıların ve akademisyenlerin ilgisini çekti. Bu makalede, Sputnik Krizi'in farklı yönlerini inceleyerek bugünkü etkisini ve gelecekte yaratabileceği olası yansımaları analiz edeceğiz.
Sputnik Krizi, 4 Ekim 1957´de Sovyetler Birliği´nin uzaya fırlattığı Sputnik yapay uydusunun ardından ABD ve SSCB arasında yaşanan kriz. Uzay Yarışı bu krizle başlamıştır.
1950´lerin başında hem ABD hem de SSCB uzaya ilk uyduyu fırlatmak için birbirleriyle bir yarış içine girmişlerdi.İki devletin başarısız denemelerinin ardından hiç beklenmedik bir zamanda SSCB, bir basketbol topu büyüklüğünde 85 kg ağırlığındaki Sputnik 1 uydusunun yörüngeye oturtulduğunu açıkladı. Bu ABD için tam bir şoktu. Bu olay hem uzay teknolojisinde yarışında geride kalmak demekti hem de daha önemlisi, bu denemeyi başaran Sovyetlerin nükleer bir silahı ABD üzerine gönderebileceği paranoyası tüm Amerikalıların aklına girmişti. Bunun hemen ardından, ABD bir dizi fırlatma daha denedi ancak hiçbirinde başarıya ulaşamadı. Sovyetler, 3 Kasım 1957´de bu kez uzaya giden ilk canlı olan Layka adlı köpeği taşıyan Sputnik 2 uydusunu da başarıyla fırlattı. Bu, Uzay Çağı´nı açma yarışını Sovyetlerin kazandığı anlamına geliyordu.