Günümüz dünyasında, Yenişehirli Avni pek çok kişi için büyük önem taşıyan ve ilgi duyulan bir konu haline geldi. Yenişehirli Avni gerek toplum üzerindeki etkisi, gerekse işyerindeki etkisi ya da kişisel gelişimdeki önemi nedeniyle geniş bir kitlenin dikkatini çekmiştir. 21. yüzyıla doğru ilerlemeye devam ettikçe, Yenişehirli Avni'e olan ilgi ve merak artıyor gibi görünüyor, bu da bizi bu konuyla ilgili tüm yönleri daha fazla keşfetmeye ve anlamaya yönlendiriyor. Bu makalede Yenişehirli Avni'in farklı yönlerini inceleyeceğiz, farklı bağlamlardaki önemini analiz edeceğiz ve bugünkü etkisini araştıracağız.
Yenişehirli Avni | |
---|---|
Doğum | 1826 Yenişehir |
Ölüm | 7 Ekim, 1884 İstanbul |
Defin yeri | Eyüp Mezarlığı, İstanbul |
Meslek | Şair |
Önemli eser | Dîvân Mirat-ı Cünûn Âbnâme Âteşgede Nihân-ı Kazâ Mesnevi Tercümesi |
Etkiledikleri | |
Etkilendikleri | |
Yenişehirli Avni (1826, Yenişehir – 1884, İstanbul), 19. yüzyıl divan şairi.
Türk şiirinin Batı'ya açıldığı bir dönemde divan şiiri tarzını devam ettirmiş bir şairdir. Tanzimat şairlerinden Namık Kemâl ve Ziya Paşa'nın hayranlığını kazanan bir şiir ustasıdır.
1826 yılında Osmanlı Devleti’nin günümüzde Yunanistan sınırında kalan Yenişehir (Larisa) kentinde dünyaya geldi. Asıl adı Hüseyin’dir. Babası Bekir Paşa, Osmanlı devlet adamlarından Tırhala mutasarrıfı Abdurrahman Sami Paşa’nın kahyası idi. Özel öğrenim görerek yetişti. Arapça, Farsça, Rumca ve bir miktar Fransızca öğrendi.
Abdurrahman Sami Paşa’nın Vidin valisi olduğu dönemde onun yanında kâtiplik yaptı. Paşa, Avni'nin yetişmesi ile ilgilenmiş, Mesnevi’yi bizzat kendisi öğretmişti.
1853-1855 yılları arasında İstanbul'a gitti ve çeşitli bölümlerde memur olarak çalıştı. Mevleviliği benimsemiş olan Yenişehirli Avni, 1855’de Beşiktaş Mevlevîhânesi Şeyhi Nazif Dede’nin kızı ile evlendi. Eserlerinde tasavvufî konulara ağırlık verdi. Hayattayken şiirlerini bir araya getirip yayınlamamıştır.
Bir ara divan kâtibi olarak Bağdat'a gitti. İstanbul'a tekrar döndüğünde eşini ve oğlu Hüsameddin’i peş peşe yitirmesi nedeniyle kendini içkiye verdi ve ömrünün geri kalan kısmını maddî ve manevî sıkıntılar içinde geçirdi. Hayatta kalan tek çocuğu olan kızı Muhsine’den üç torunu oldu. Son yıllarında Üsküdar Bidayet Mahkemesi üyesi olarak görev yapan şair, Encümen-i Şuara Topluluğu içinde yer aldı.
1884 yılında İstanbul’da öldü. Eyüp Bahariye Dergâhı Mezarlığı’nda kayınpederi ve eşinin mezarı yanına defnedildi Bu mevlevihane 1940’larda yanmış, mezarlar Eyüp Mezarlığı’nın bir köşesine taşınmıştır.